Servis Taşımacılığında Hizmet Kalitesinin Arttıralarak Daha Da İleri Taşınması İçin...
Servis Taşımacılığında Hizmet Kalitesinin Arttıralarak Daha Da İleri Taşınması İçin Ulaştırma Bakanlığına Çağrıda Bulunan İstab Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Orduhan, Sektörde Çalışan Kişilerin Belge Kapsamına Alınmasını İstiyor
Ulaşım sektörünün önde gelen isimlerini sayfalarımıza taşımaya devam ediyoruz. İstanbul trafiğinde her gün 50 bin araç ile sahne alan ve yaklaşık 1 milyon kişiyi evinden işine, okuluna taşıyan servisçilerin başarılı lideri, İSTAB (İstanbul Taşımacılar Birliği Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı, Tursan'ın patronu Hakan ORDUHAN ile sektörün dününü, bu gününü, sorunlarını ve beklentilerini konuştuk.
Öncelikle sizi tanımakla başlayalım. Sektörle nasıl tanıştınız?
Adana, 1963 doğumluyum. İlk, orta ve teknik lise eğitimimi Adana'da, yüksek öğrenimimi ise Afyon Mali Bilimler Fakültesi'nde tamamladım. Bir bankanın müfettiş yardımcılığı sınavına girdim ve kazandım. Tam başlamak üzereyken komşularımdan gelen talep üzerine çocuklarını okullarına götürmeye başlayarak servis işiyle tanıştım. Daha sonra bir Feka minibüs alarak talebe taşımacılığını sürdürdüm. İşini içine girdikten sonra otomobile, sosyal amaçlı çalışmalara, çocuklara olan düşkünlüğüm ve boş zamanı çok olan bir iş olması nedeniyle çok sevdim. Direksiyon başında üç-dört yıl talebe taşıdım. Sonrasında sektörde farklı açılımlara ihtiyaç olduğunu gördüm ve direksiyon başından inerek organizasyonlar yaparak taşımacılığa soyundum, yıl 1986.
O dönemde sektördeki manzara neydi?
Gelişi güzel, şahısların kurmuş olduğu ve soy isimleriyle süslenmiş firmalar vardı o dönemde. Araçlar derseniz teknolojiden yoksun. Yeni araç yok denecek kadar az. Ne araçlarda ne çalışanlarda yaş haddi yoktu. 60 yaşındaki adam öğrenci taşıyordu. Böyle bir düzen vardı ve o düzen içerisinde biz taşımacılık işine başladık.
Anlattığınız manzara içinde sizin tutumunuz ne oldu? Sizin servisçilik sektöründe önemli yeniliklere imza atarak bu günkü noktaya ulaşmasında büyük pay sahibi olduğunuzu biliyoruz. Bize çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Sektörü tanıdıkça sektörün ihtiyaçlarını doğru tespit ettik. Öncelikle kendi firmam Tursan'da "Bir baba kendi çocuklarını taşıttırırken nelerin olmasını ister?" düşüncesiyle yola çıkarak, servislerimizde daha kaliteli, daha güvenli, daha teknolojik yapıya sahip bir taşıma modeli üzerinde yoğunlaştım ve bunun üzerine senelerce çalıştım. Tursan'da kaliteli, güvenli taşımacılık adına düşüncelerimi hayata geçirmeye başladım.
TSE'nin öğrenci taşımaya yönelik bir standardı yoktu. TSE mühendislerine öğrenci taşıma standardını hazırladım. 1999 yılında ilk defa bir okul sevisine SGS firmasından "Kalite Sistem Yeterlilik Belgesi" aldırttım. O zamanlar modaydı ama bizim belgeyi almamızın tek nedeni sadece kaliteye olan inancımızdandı. Bir ihaleye girerken kalite belgesi istenmiyordu, aranmıyordu.
Daha sonra araçlardaki "3 noktalı emniyet kemeri" uygulamasını, 1995 yılında ise ilk defa "servis rehberi" uygulamasını başlattım. Sonraki yıllarda okul servislerinde göreceğimiz bir çok uygulamanın; araçlardaki dur ışıkları, üzerindeki yazılar gibi birçok yeniliğin uygulayıcısı olduk. Lazerli radarla otobanda minibüslerin hızlarını tespit edip bunlarla ilgili bir prosedür çalışması yaptık. Sürücülerle ilgili performans değerleri çıkardık. Bir okul servisi şoförünün uyması gereken kriterleri ve dönem içerisinde takip edilmesi gereken kriter ve süreçleri yazdık. Derken bu sektöre çok şey yaptık.
Ama gördük ki çok şey yapmak yeterli değil. Biz yapıyoruz, herkes memnun ama bunu Türkiye geneline yaymamız gerekiyordu. Bunun kural olması için uğraştık. Daha sonra İSTAB çalışmasıyla birlikte buralarda bulunarak uygulamaların, düzenlemelerin, yasa ve yönetmeliklerin mevzuatta yer alan ve bu işi sistematik yapmaya yarayacak oluşumlarda görev almaya başladık.
Saydığınız yenilikleri bireysel olarak mı gerçekleştirdiniz, İSTAB ile birlikte yapılan çalışmalar mı?
İSTAB'ın kurucularında değilim. Ben bu faaliyetleri yaparken, 1992 yılında İSTAB yeni kurulmuştu. Benim bu faaliyetleri sistematik olarak sektöre kazandırmam 93 yılınaydı. İSTAB önceleri dayanışmayı sağlamak amacıyla kurulmuştu. Daha sonra tüm sektörü kapsayan bir oluşuma dönüştükten sonra bende İSTAB'a katıldım.
İSTAB kimleri kapsar, ne gibi çalışmalar yapar?
İSTAB'ı doğru anlatabilmek için temsil ettiği sektörden bir rüzgar estirelim. Servis taşımacılığı; İstanbul'da 50 bin aracın hizmet verdiği, her gün 5 milyon km yol kat eden, 700 bin litre yakıt tüken, 100 lastik eskiten, 1 milyon 50 bin kişiyi evlerine, okullarına ulaştıran, İstanbul toplu taşıma pazarının da yüzde 15'ini temsil eden bir ulaşım sektörü. Bu sektörü ihtiyaçlar doğurdu. İSTAB; bu araçları işleten firmaların bir araya gelerek oluşturduğu bir çatıdır. Şu an 260 tane net, aktif, bu piyasada hizmet veren, en az bir projede iş yapan üyelerden oluşuyor.
Sektöre hizmet ve kalite adına hep yeniliklerin peşinden koşan bir kişi oldunuz? Getirdiğiniz yeniliklerle servisçiliğin olumlu gelişimine katkı sundunuz. Peki şimdi, servisçilerin çatı örgütü İSTAB'ın Başkanı olarak hayaliniz nedir? Bu sektörü daha ileriye taşıyacak yenilik önerileriniz nelerdir, hangi çalışmalar içerisindesiniz?
Bu sektörün herhangi bir giriş kriteri yok. Plaka tahdidinden bahsetmiyorum. Sektörün en büyük sorunu; bu işi yapanların belirlenmesi, tanımlanması ve tahdit edilmesi gerekliliği. Altını çizmek istiyorum "kişilerin, işi yapanların". Tüzel kişilikse tüzel kişiliğin, bireysel esnafsa bireysel esnafın, tanımlanması, yetiştirilmesi ve tahdit edilmesi gereklidir. Sektör Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı. Şehir içinde, mücavir alanların olduğu büyükşehirlerde belediyelere bağlı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bunun bir muhatabı olmakla birlikte esas yetki ulaştırma bakanlığında.
Biz şunu istiyoruz; Ulaştırma Bakanlığı birkaç kategoriden oluşan bir "belge" tanımlasın. Şahıs için, mesleki yeterlilik eğitimini getirsin Bunun akabinde bu işi yapabileceğini gösteren bir ehliyet, bir sertifika niteliğinde bir belge versin. SRC 5, diyelim 10 diyelim, 100 diyelim. Aslında tanımı var Ulaştırma Bakanlığı kriterlerinde ama içeriği boş.
Bir okul servis sürücüsünün mesleki bir bilinçte olması gerekiyor. En az 5 günlük bir eğitime ihtiyaç var. Bir gün teknik, sahada uygulama ve güvenli sürüş eğitimi, diğer 4 gün ise teorik eğitim almalı. Teorik eğitim ise; 2 gün mesleki eğitim, kalan 2 gün de ilk yardım, yangın, iletişim gibi eğitimlerden oluşmalı. Kişi bu eğitimden geçtikten sonra sertifika sahibi olabilmeli. Aynı kişiye 5 yıl sonra uygulayacağımız bir testle hangi konumda olduğunu, performansını, yeterliliğini ölçmeli ve hak ediyorsa belgesini yenilemeliyiz. Belgesini yenilemeyen kişi tekrardan eğitime alınmalı. Yıl içerisinde sürücü takip edilerek, gelen şikayetler, hatalar oluşturulan dosyasında saklanmalı. Eğer gerekiyorsa 5 yıllık süre içerisinde kişilerin belgesini ve meslekten men etmeye kadar giden cezalar uygulanmalı.
Biz şimdi ne yapıyoruz, plakaları tahdit ediyoruz. E arabalar hata yapmıyor ki, şoför hata yapıyor. Şimdi bir taksicinin okul servisçiliği yapabilmesi için gereken tek şart E sınıfı ehliyeti olması. Bu doğru bir uygulama mı? Kriterleri ağırlaştırarak, belirli şartlar koyarak bu kişileri zor bulunur hale getirmemiz lazım. Hem bu kişilerin gelirlerinin yükseltilmesi, hem de gereksiz plaka tahditlerinden dolayı rant oluşmasının artık bir kenara atılması ve kişi odaklı hareket etme yeteneğine kavuşmak için bu projeyi hayata geçirmeliyiz.
Servis işi yapan firmaların da uyması gereken kriterler olmalı. Canı isteyen biri bugün sabah kalkar, bir firma kurarak, ticaret odasına gider, hiç aracı olmadan işi de alır, dahası kabul de görür. Başka bir firmanın, kişinin, hakikatten bu işi yapan kişinin, yapılabilirlik çıtasını bozabilir. Hiçbir engel yok. Firmalara da aynı şekilde bu engelleri getirmemiz gerekmektedir.
Belgelendirme işi Ulaştırma Bakanlığı'nın elinde. Bu konuda çalışmalarımız hazır. Yeter ki adım atılsın, elimizden geleni yaparız.
Yorum Yazın