Önceki sayılarda yaptığımız röportajları büyük ses getiren Erzincan Halk Otobüsleri Kooperatifi Başkanı Mehmet Albayrak dergimize verdiği yeni söyleşi ile yine sektör gündemini oluşturacak. "Ya bu kurumların acilen düzelmesi gerekli ya da Türkiye genelinde halk otobüsçüleri olarak Ankara merkezli yeni bir yapılanmaya gitmeliyiz.
Önceki sayılarda yaptığımız röportajları büyük ses getiren Erzincan Halk Otobüsleri Kooperatifi Başkanı Mehmet Albayrak dergimize verdiği yeni söyleşi ile yine sektör gündemini oluşturacak. Mehmet Albayrak Halk otobüsçülerini temsil etmesi, haklarını koruması gereken kurumların başındakiler görevlerini yapmıyorlar. Tüm Halk Otobüsleri Birliği (TÖHOB) ve Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu (TŞOF) arkamızda değil. Kurumların başındaki kişiler gemilerini yürütme ve kaymaklı işlerinin peşine düşmüşler. Biz sahipsiz kaldık. Örgütlenmemiz çok zayıf. Kooperatifimizin genel kurulundan 6 ay önce sektörel bir yapılanmaya girme yetkisi aldım ancak mevcutların hakkımızı savunmadan çok uzak olduklarını gördüğüm için hiç birine kayıt yaptırmadım. Ya bu kurumların acilen düzelmesi gerekli ya da Türkiye genelinde halk otobüsçüleri olarak Ankara merkezli yeni bir yapılanmaya gitmeliyiz.
Erzincanda 2010 yılında 50 araçla göreve başladınız. Filonun git gide büyüdüğünü görüyoruz. O günden bugüne Erzincan şehiriçi ulaşımındaki çalışmalarınızı değerlendirir misiniz?
Evet kooperatif olarak Erzincan şehiriçi ulaşımını sırtlamaya 50 araçla başladık. Araç sayımız giderek artıyor. Bunun nedeni Erzincan nüfus yapısındaki artıştan ziyade baştan yapılan fizibilite hatasından kaynaklanıyor. Erzincanın nüfusu, önceden kaç araçla kaç yolcunun taşındığı ve güzergâhlar belli. Biz 50-55 aracın şehrimizin yolcu kapasitesini kaldırmayacağını biliyorduk ve bu konuda belediyemizi uyardık. Ancak belediyemiz yanlış fizibilite rakamlarında diretti, bu hata da olabilir altında başka sebepler de aranabilir. Sonuç olarak hemen ardından da zaten mecburen araç sayımızda artışa gitmeye başladık. İlk etapta 15 adet yeni araç aldık. Bu artışla Erzincanda gerçek manada yeterli araç sayısına ulaştık. Ancak arkasından Erzincan Üniversitesi yerleşkesini değiştirerek Erzincan Belediyesinin mücavir alanı dışında farklı ve çok uzun bir güzergâha taşındı. O bölgeye taşımacılık yapabilmemiz için farklı bir yetki belgesi ve farklı bir araç tipi gerekiyordu. Dolayısıyla bu güzergâhta yolcu taşıyabilmek için 5 tanesi 9 metre, 15 tanesi 7.70 metre olmak üzere 20 adet daha yeni araç aldık. Ardından 4 adet de 12 metre araç takviyesi yaptık. Ama üniversitemizin öğrenci sayısının hızla arttığını gördüğümüz için 2 adet daha 12 metre araç siparişi verdik. Bu eklemelerle toplam araç sayımız 91e ulaşmış oluyor. Üye sayımızda artış yok. Araç sayılarımızı Erzincan Belediyesinin verdiği yetki belgesiyle arttırıyoruz. Araç sayımız arttıkça belediyemize yaptığımız katkı da artıyor.
ARTIK ALTINDAN KALKAMIYORUZ
Genel bir değerlendirme yapacak olursak Türkiye genelinde ücretsiz taşımalarda bir artış var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ücretsiz taşımalardaki artış, 65 yaş ve üstü yolcuların da sisteme dahil edilmesiyle sektörümüz için altından kalkılamaz bir hal aldı. Bazı illerin yerel tedbirlerle sorunu çözmeye çalıştığını görüyoruz. Belediyeler fiyat tarifelerini yükselterek işletmecileri rahatlatmaya çalışıyor. İsmi lazım değil, bu uygulamaya giden bir ildeki işletmeci arkadaşları aradım. İşletmeci dostumuz belediyenin bilet fiyatlarını nakitte 3 TLye, kartlı binişlerde ise 2.5 TLye yükselttiğini söyledi. Bu büyük bir artış. Türkiye geneline bakacak olursak bilet fiyatlarında böyle rakamları göremeyiz. Buna rağmen işletmeci dostlarımızın ifadesine göre akşam kasaya baktıklarında hiç paranın toplanmadığını görüyorlar. Çünkü ücretli binen yok. Para yok ortada, hepsi ücretsiz taşıma.
Yine belediye kiralamadan aylıkta 78 bin TL alıyormuş, bu rakamı da işletmeciye destek olabilmek adına 50 bin TLye indirmiş. Ancak bence bunların hepsi pansuman tedbirler. Genel idarenin soruna çözüm getirmesi gerekir. Madem ki bu yasa sosyal politika olarak kabul edilip yürürlüğe konuldu, kanunla birlikte taşıma yönetmeliğinde de bununla alakalı, işletmeciyi ayakta tutacak, iflasa sürüklemeyecek yeni bir düzenlemenin yapılması gerekirdi. Halihazırdaki düzenlemeler işletmeciye yetmiyor. Belediyeler küçük küçük düzenlemelerle işletmeciyi ayakta tutmaya çalışıyor ancak bunlar yeterli değil. İşletmecinin zararını sübvanse edebilecek çeşitli yollar var. Sektör için çeşitli kalemlerde vergi indirimine gidilebileceği gibi ücretsiz taşınan yolcular vergiden düşülebilir. Ücretsiz yolcu sayısı o kadar arttı ki ücretli yolcuya yer kalmıyor. En azından iş saatleri dışında ücretsiz yolcu taşıma uygulamasının hayata geçirilmesi gerekli.
Ankarada oturan adam nereden bilecek Erzincandaki işletmecinin halini. Bu nedenle yerel yönetimlerin yetkilerinin arttırılması da konuya Türkiye genelinde bir çözüm getirecektir diye düşünüyorum.
ANAYASA MAHKEMESİNDEN UMUTLUYUZ
65 yaş yasasının iptaliyle ilgili bazı illerin Anayasa Mahkemesine başvuru yaparak hak arama sürecine girdiklerini biliyoruz. Ne düşünüyorsunuz bu konuyla ilgili?
Biz kendimiz de konuyla alakalı ferdi olarak Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunarak bu hakkımızı kulandık. Her ne kadar mahkemeler de siyasetten etkilenseler de sonucun bizim adımıza olumlu olacağına inanıyorum. Siyasetten etkileniyorlar diyorum çünkü bir gecede twitter yasağı çıkartılabiliyor. Davanın içeriğini etkilediğini söyleyemem ancak bu durum en azından siyasetin davaların sırasını değiştirebildiğini gösteriyor. Halbuki twitter yasağı bizim sorunumuzdan daha mı önemli? Ben Anayasa Mahkemesine güveniyorum. Çünkü sıradan en cahil insana da derdimizi anlatsak öyle şey olur mu diyor. Bedava kim kimi taşır. Devletin vatandaşın malı üzerinde tasarruf etme yetkisi olabilir mi? Usul var kural var. Ticaret yapıyorsak devlet bizden vergisini kat kat alıyor. Bizim zaten vergi kaçırma gibi bir derdimiz de yok durumumuz da yok.
Ödediğimiz vergiler yüzde 50yi geçiyor. Bu da devletin yanlış vergi politikalarının sonucu bence. Devlet yeterli vergiyi denetimini yapmıyor hazır verenleri bulmuşken oranları arttırayım diyor. Bu da bizim gibi vergisini düzenli ödeyen işletmecilerin belini büküyor.
Belediyelerin bazı yanlış uygulamalarından da olumsuz etkileniyoruz. Örneğin fiyat tarifemizi belirlemek için çevre illerin fiyat tarifeleri kriter olarak alınıyor. Oysa ki biz o illerdeki işletmecilerle aynı şartlarda çalışmıyoruz. Adam ödemiş x ilinde araç başı 70 TL KDV, ben ödemişim 1100 TL KDV. Böyle bir şey olur mu? Aynı fiyat tarifesini getirirsen haksızlık değil mi bana?
BİZİ TEMSİL EDEN KURUMLAR YETERSİZ
Halk otobüsü camiasının yıllardır süre gelen birçok sorunu var. Ancak ne hikmetse sorunlar birer birer aşılacağı yerde yeni sorunların esnafın omuzlarına yüklendiğini görüyoruz. Neden bu sorunlar aşılamıyor?
Bizim sektörün örgütlenmesi zayıf. Var olan, bizi temsil ettiğini iddia eden örgütlerin; TÖHOB (Tüm Özel Halk Otobüsleri Birliği) gibi TŞOF (Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu) gibi faaliyetleri yeterli değil. Bu kuruluşların yetersizliği nedeniyle sorunlarımızı bir türlü aşamıyoruz. Ankarada TŞOFta 65 yaş yasasıyla alakalı bir toplantı düzenlendi. TŞOFun avukatı, biz size bir şey yapamayız, avukatlık hizmeti veremeyiz ama toplantı yapabilmeniz için bir salon tahsis ettik, buyurun sorunlarınızı konuşun diyor. Böyle bir şey olabilir mi? Haydi ne istiyorsanız başlayalım demek yerine, bir şey yapamayız, size toplantı salonu tahsis ettik denir mi? Ben size şahsi olarak tutayım bir toplantı salonu. Bir arkadaşımız sesini yükseltecek oldu konuşmasını engellediler. Neden böyle oluyor? Çünkü bizi temsil ettiğini söyleyen kurumların başındaki kişiler siyasileri seçim kongrelerine getirebilmek için karşılarında el pençe divan duruyorlar. Ama burada bir hak arayışı var. Seni ayakta tutan üyenin zor durumu var. O nedenle bizi siyasete karşı koruyacak, haklarımızı savunacak tedbirleri alamıyorlar.
GEMİLERİNİ YÜRÜTMEK İÇİN
Halk otobüslerinin karayolları trafik kanununda hala bir adı yok. At arabasının var bizim yok. Böyle olmasa daha farklı durumda olabilirdik. Kurumların sorunlara ve bize sahip çıkmamasından kaynaklanıyor. Neden sahip çıkmadıklarını da söyleyeyim. Kurumların başındaki kişiler hükümetle ters düştüklerinde kendi gemilerini yürütemiyorlar. Kaymaklı işlerinden olmaktan çekiniyorlar. Ama biz sizi oraya kaymaklı işlerinizi takip edin diye mi gönderiyoruz. Bizi temsil edin diye gönderiyoruz. Yapamıyorsan yapamadım der ve ceketini alıp gidersin, herkes de sizi alkışlar. 20-30 yıldır aynı koltukları işgal edenler var. Oturuyorsun da esnafın derdiyle mi ilgileniyorsun?
İSTANBUL DESTEKLEMİYOR
Anadolulu taşımacılar olarak İstanbulun sorunlarla ilgili sektöre yeterli desteği verdiğini düşünüyor musunuz?
Maalesef düşünmüyorum. Antalyada sorunlarımızın çözümü için çeşitli illerin katılımı ile bir toplantı yaptık. İstanbuldan kimse bu toplantıya katılmadı. Toplantıya katılan temsilci arkadaşlar diyorlar ki; tamam şu sorunun çözümü için şöyle yapalım, bu sorunu böyle çözelim ama İstanbul nerede? Ben parayı vereyim davayı kazanayım, İstanbul elini taşın altına sokmasın ama nimetlerden faydalansın. Böyle olmaz. Her kim gelmedi ise korkusundan gelmedi. Kalmış şurada bir senem, bir sene sonra başkanlığımı uzatacağım bana ne esnafın durumundan diye düşünüyorlar. Halbuki biz oraya savaşa gitmiyoruz ki. Gelirsin, istişare edersin. Birlik beraberlik olmadığı için sorunlarda bir ilerleme kaydedemiyoruz.
YA CEKETİNİ ALSIN GİTSİN YA DA YENİ YAPILANMA
Sektörü temsil mekanizmaları açısından yeni bir yapılanma gerekiyor mu?
Bence gerekli. Mevcut olanlarla yapılamıyorsa yeni bir yapılanmaya gidilebilir. Federasyon olur, birlik olur, belki başarılı olur belki başarısız, bilemem. Zaten mevcutlarda bir film yok.
Genel kurulumuzdan 6 ay önce üst birliklere müracaat etme yetkisini aldım. Ancak hiçbir yere kaydolmadım, bekliyorum. Nereye kaydolayım, yer yok. TÖHOBa mı kaydolayım? Beğenmiyorum ki TÖHOBu. Başındaki İsmail Yükselde bir iş yok. Baştan beri söylüyorum o adam o işin layığı değil, bu işleri yürütecek, bizi temsil edecek kapasite yok. Ya bu beyefendi alacak ceketini gidecek ve biz o kurumu devam ettireceğiz. Gitmiyorsa da sektörün geleceği açısından yeni bir yapılanma mecburi gibi görünüyor.
Sadece Anadolu değil İstanbulun da içinde olduğu top yekün bir yapılanma olmalı. Genel merkez mutlaka Ankara olmalı. İstanbulda sayı ne olursa olsun. İstanbuldaki idarecinin her gün Ankaraya giderek işleri takip etmesi mümkün değil. Oysa Ankarada ki bir idareci her gün gelişmeleri takip ederek gerekli müdahaleleri yapabilir. Dolayısıyla ne olursa olsun bizi temsil edecek yapıların genel merkezi Ankara olmalı.
Birlik beraberlik olsa camiamızda hakikaten ne belediye ne hükümet ne de hiç kimse bize bu denli zulüm edemez. Ama bir dağılmışlık var ve sahipsiziz. Sesimizi çıkaramıyoruz.
Yorum Yazın