Kentiçi otobüs taşımacılığında, hem yüksek işletme maliyetleri ve kamunun sosyal uygulamaları, taşıma esaslarını ve tarifeyi belirlemesi, hem de birim başına yolcu taşıma kapasitesinin düşük olması gibi nedenlerle yolculuk gelirleri işletme giderlerini karşılamadığı için, operatör ister kamu, isterse özel işletme olsun, aradaki fark yine kamu tarafından sübvanse edilir.
Otobüs işletmeciliğinde tarife gidere göre oluşturulamadığı için tarifeyi belirleyen ve faaliyetin imtiyaz hakkına sahip yerel idareler, yaptıkları işletme sübvansiyonunu dert etmezler. Çünkü toplu taşıma faaliyeti bir kamu aksatılamaz, durdurulamaz ve ertelenemez bir kamu görevidir. Faaliyetten sorumlu Kamu İdarelerinin daha çok ilgilendikleri ve başarı ölçüsü olan şey kapasitenin talebe göre efektif planlanması ve verimli kullanılması, ana taşıma sistemlerinin otobüs işletmesi tarafından efektif şekilde beslenmesi ve bu görevin de minimum maliyetle yapılmasıdır.
Örnek olarak New York’ta bir kamu Şirketi olan MTA’ya sadece otobüs işletmeciliği için sağlanan sübvansiyon oranı %45’tir. Dünya genelinde de durum aynı olup, işletme sübvansiyon oranları kentten kente %40 ile %75 arasında değişmektedir. Kısaca işletme sübvansiyonu kent içi otobüs işletmeciliğinde mutlaktır, bir yönüyle kaderdir. Elbette sübvansiyonun azlığını ve çokluğunu mutlaka irdelemek, tartışmak ve en aza indirecek düzenlemeleri yapmak gerekir. Bunu tarife düzenlemesi ile kısmen yapabilmek mümkündür. Ancak işletme sübvansiyonunu azaltmanın asıl yolları, ana taşıma sistemleriyle entegre bir şekilde verimli bir hat ve kapasite planlaması yapılması, hatların uzunluğuna göre tarifelendirilmesi (gittiğin kadar öde) seyahat kartı ve tarife uygulamasının (indirim oranları, ücretsiz yolculuklar vb.) doğru olmasıdır.
İstanbul da ana taşıma sistemleri her geçen gün yaygınlaştığı halde bunlara bağlı olarak otobüs hatları uzun zamandan beri revize edilmediği, iyileştirilmediği için çok yüksek ve gereksiz maliyet söz konusudur. Yine ücretsiz yolculuk kapsamının sınırsız ve kontrolsüz bir şekilde çoğalması, öğrenci ve bazı sosyal kesimler için uygulanan indirim oranlarının %85’lere varması, seyahat kartları sisteminin artık çığırından çıkmış olması (Mesela QR Kod uygulaması nedeniyle öğrenci yolculuk sayısı anormal hale gelmiştir. 1 Kart ile 2 kişi öğrenci olmaktadır) ve bunların usulsüz kart kullanımını ve istismarı çoğaltması gibi nedenler de işletme gelirlerini düşüren diğer önemli sebeplerdir.
Kent içi toplu taşımacılıkta yolcu taşıma tarifesini artırmak her zaman siyasilerin cimri davrandığı bir konu olmuştur. Ancak tarifeye zam yapmanın geliri artırmak noktasındaki etkisini de tartışmak lazımdır. Tarife artışı gelire hiçbir zaman aynı oranda yansımaz. %50 zam yapılsa gelir en fazla %40 artar. Ama her zamdan sonra mutlak artan şey ise istismardır, usulsüzlüktür. Dolayısıyla da tam ücret ile indirimli ücretler arasındaki makasa dikkat etmek gerekir. Yine ücretsiz yolculuklara günlük ve aylık biniş sayısı sınırı getirmek, gün içinde genel olarak pik saatleri kullanan çalışan kesimi düşünerek ücretsiz binişleri ara saatlere yönlendirmek doğru olacaktır.
Geçen ay içinde yolcu taşıma tarifesinin artırılması için idarenin bir teklifi UKOME’ye geldi, görüşüldü ve uzlaşma olmadığı için alt komisyona iade edildi. Son iki ayda sadece yakıtın %100’ün üzerinde arttığı bir ekonomik ortamda idarenin %50 üzerinde, merkezi idare kanadının %40 önermesi anlaşılır gibi değil. Ortada herkesin özel hayatında yaşayarak hissettiği bir ekonomik sıkıntı var. Fiyat artışları ortada iken neye göre %50, neye göre %40? Ben pazarcı pazarlığı gibi böyle bir yaklaşımı ve siyasi inatlaşmayı anlamakta zorlanıyorum. Bu işin sana göresi, bana göresi olmaz. Çünkü rakamlar ortada. Ülkemizdeki genel siyasetin yanlışlığı olarak birinin ak dediğine diğerinin kara demesini yanlışta olsa anlıyorum. Ancak bu yanlışı yapanların Devleti ve Belediyeyi temsil ediyor olmasını kabul edemiyorum. Servisçi, Minibüsçü, Taksici ve Otobüsçü çok haklı olarak feryat ediyor. Ama diğer tarafta Devletin özel aracını kullanan ve yakıt bedeli ödemeyen kişi %40 yeter diyor. Gerekçesi ise 16 Milyon kişi mağdur olurmuş. Peki hizmet yapılamaz hale gelir ise kim mağdur olacak? Vergi ve fiyat artışları 16 Milyona gelmedi mi? Madem Vatandaşı düşünüyoruz o halde zam yapılmasın ama işletmecinin zararını da %40’ı savunanlar bir şekilde karşılasın. Zıtlaşmanın kimseye bir faydası yok. Olmadı olmayacakta.
Makul olan bellidir. Tarife artışı gelir artışı değildir. Bunu ifade ettim. Öyle ise gelin hep birlikte 60 yaşındaki kişinin öğrenci olabildiği ve 140 TL’ye bir ay seyahat ettiği, babaların anne olduğu, gençlerin dede olduğu, ülke ortalamasından fazla geliri olanın ücretsiz seyahat ettiği garabeti ortadan kaldıralım. Böyle bir uygulamanın toplumsal probleme dönüştüğünü görelim. Yaptığımız uygulamalarla toplumu bozduğumuzun farkına varalım. Mademki vatandaşı düşünüyoruz, o halde tam ücreti sadece asgari ücretlilerin ödediği adaletsizliği düzeltelim. UKOME Kurul toplantısında her şeye karşı çıkarak vatandaşı düşünmüş olmayız. Vatandaşın ve hizmet edenlerin ihtiyaçlarını, ama gerçek ihtiyaçlarını karşılayalım. Taşıdığı her 100 yolcudan 55’nin yüksek oranlı indirimli, 25’inin ücretsiz olduğu ve sadece %20’nin tam ücret ödediği bir tarife ve seyahat kartı sistemiyle hiç kimse ayakta kalamaz.
İstanbul dışındaki birçok ilde özel işletmeciler daha fazla zarar etmemek için araçlarını parka çektiler. Öncesinde araçlarını küçülttüler. İstanbul dada aynısı olsun istemiyor isek vatandaş arasında da haksızlığa ve adaletsizliğe neden olan indirimli ve ücretsiz yolculukları ve seyahat kartı yönetmeliğini değiştirelim, yanlışları düzeltelim. Vatandaş siyasetten zıtlaşma değil birlikte çözüm bekliyor. Zam isteyerek yapılacak bir şey değil. İşi sürdürebilmek için zorlanarak yapılan bir şey.
Yolculuk ücretleri geliri kısmen artırmak için mevcut ekonomik şartlara göre yapılması gereken rutin bir uygulama ve haklı gerekçesi var. Ama bundan daha önemli ve etkili olarak lütfen;
- Seyahat Kartları yönetmeliğini,
- Tarife uygulamasını,
- Otobüs hatlarının ana taşıma sistemleriyle entegre bir şekilde revize edilerek işletim maliyetlerin düşürülmesini,
- Her alanda tasarrufu mutlaka gerçekleştirelim.
Mesela belediyenin bazı kesimlere indirim uygulaması yasal zorunluluk değildir. İndirim oranını ve yararlanma şartlarını belirleme yetkisi bu hakkı sağlayan belediyeye aittir. Dünyanın her yerinde çok etkili istismarı ve usulsüzlüğü önleme tedbirleri var. Bunları örnek alarak yapalım. Bir kişi bir ay bakiyesi yetersiz kartla biniyor ve biz buna sistem üzerinden müdahale etmiyoruz. Ya da öğrenci kart sahibi kartı kendisi telefonundaki QR kod uygulaması ile sistemi istismar ederek bir başkasını öğrenci gibi taşıttırıyor ise aynı ihlali 2. Kez yapmasını beklemeden kartlarını bloke ederek haklarını kapatalım. Bu istismarları önlemek zor değil. Bakınız bir öğrenci kartını aynı araçta 30 DK içinde ikinci kez bir başkası için kullanır ise tam ücret ödüyor. Ama QR kod uygulaması ile aynı anda aynı kart ile 2’den fazla indirimli ücret ödüyor. Bunu düzeltmek çok da zor değil. Bakiyesi yetersiz kart son sağlanan avans uygulamasına rağmen tekrarlanıyor ise sistem kartı otomatik bloke etmeli ve bu kişi bir daha da kart alamamalıdır.
Konular siyasi anlayışla değil de teknik olarak konuşulur ise çözümleri var ve birçok yanlış önlenir, gelirde zamdan bağımsız olarak artar. Bütün mesele merkezi ve belediye tarafları olarak meseleyi teknik çerçevede konuşmaktır.
Şu anda UKOME’ de sağlıklı karar alabilmek için gerekli olan şey konulara teknik açıdan bakabilmekten geçmektedir. İnşaallah bu aklıselim gerçekleşir. Aksi durum herkesi yıpratıyor ve hizmete zarar veriyor.
Herkese hayırlı, bereketli ve huzurlu bir Ağustos ayı diliyorum. Allah Milletimize ve Devletimize zeval vermesin. Konuşarak çözülmeyecek bir problem yoktur.
Facebook Yorum
Yorum Yazın