Şoförler ve otomobilciler odasının cephesinde yazılı duran ‘’Şoför en asil duygunun insanıdır’’ sözünü hakikatte Atatürk söyledi mi? Onu tam olarak bilemesek de altında Gazi’nin adı yazıyor. Bizi asıl ilgilendiren ve bu yazıya konu olacak şey, Türk şoförünün duygusu değildir ve zira hiç kimsenin ne hissettiğini de bilemeyiz.
Fakat bu sözü söyleten en önemli etken zannımca şoförün yüklendiği sorumluluk ve eski şoförleri “kaptan” mertebesine yükselten, bu sorumluluğa uygun hal ve davranışlarla büyümüş yüksek erdemleri olmalıdır.
Her ne kadar günümüz dünyası her türlü karmaşa ve zorluk nedeniyle kadın erkek herkesi otomobil ve sair taşıtları gereği gibi kullanmaya zorluyorsa da, bir biçimde ehliyetini almış ve fakat hayatında bir conta gevşetmemiş olan başta benim gibi “direksiyon şoförleri” gerçek anlamda şoför’den ve meslekten sayılmazlar.
Şoför deyince “kaptan şoför” mertebesine ulaşmış ve tabii ki suratındaki çizgiler uzun yolda yediği güneşten ötürü çoğalmış olan sabır ve tevekkül sahibi adamlar anlaşılmalıdır. Bir otobüs şoförünü kaptanlık mertebesine yükselten en önemli şey ona duyulan güvendir ve ona emanet edilen şey sadece malımız değil canımız, ırzımız, evladımız ve her şeyiyle hayatımızın bir parçasıdır.
Araba dünyası ile ilgili ilk dersimi sonra usta bir kaptan şoför olan hemşehrim Ferhat abiden aldım. Okumayı yeni sökmeye başladığım zamanlarda, köye yeni gelmiş olan 302 Mersedes’in armasını okumaya çalışıyor ve tabii ki Türkçe yazıldığı gibi “Mercedes” diye heceliyordum. Muavin Ferhat abi bütün bilgiçliği ve usta muavinlik tecrübesiyle “Mercedes değil canım, mersedes mersedes!” diyerek beni uyarmış ve araba dünyasıyla ilgili ilk dersimi oracıkta almıştım.
Bir zamanlar otobüs şoförlüğü atom mühendisliği ve muavinlik de yardımcı doçentlik gibi bir şeydi. Dağa bayıra giderken kasasına bindiğimiz kamyonların şoför mahalli’ne binmek, biz çocuklar için bulutların üzerine oturmak kadar uzaktı. Şoför mahalli denen ve selatin camilerinde Osmanlı sultanlarına tahsis edilen hünkar mahfilini andıran itibara sahip bir yerdi. Orada oturmak bir nevi şoförün iktidarına ortak olmak demekti. Belki iş sahibi ve belki de yaşına hürmet edilen bir büyük ancak o ‘mahal’le kabul edilirdi.
Sonradan büyüyüp gurbet yollarına düşünce yine gördük ki, yol üstü dinlenme tesislerindeki restoranlarda şoför ve maiyeti için ayrı bir yer tahsis edilmiştir. Bu itibar yollara verilmiş ömür, emek ve ona uygun davranışlarla yüceltilmiş olan erdemden ötürüdür.
Yolcular yollarda emanet ve misafir, yol ise şoförlerin zimmetinde uzun ince bir kıta parçasıdır. Şoför bu menzil üzerinde direksiyonunu kalkan eden, yola, tabiata, zemheriye-karakışa ve her türlü kaza belaya meydan okuyan adamdır.
Şoför yolda yer, yolda uyur ve yolda düşünür. Şeritleri birbirinden ayıran kılavuz çizgileri boş bir kitabın sayfalarında doldurulması lazım gelen noktalar misalidir ve kaptan şoförler tarafından usulü dairesinde emek, fedakarlık ve sorumlulukla doldurulur. Asalet, emanete gereği gibi özen göstermektir.
Satranç oyununda piyadeyi vezirlik makamına yükselten şey seferse, belki onun gibi şoförlerimizi “asil duygu sahibi kaptanlar” olarak yücelten şey de seferdir… İyi seferler efendim.
Facebook Yorum
Yorum Yazın